11 Şubat 2014 Salı

The Descent




The Descent, türünün meraklısı için güzel fakat bazı sahnelerde fazla gore etkisi yaşattığından saf gerilim filmi sevenler için uzak durulması gereken kalburüstü (bayağı üstü) bir gerilim filmi.

1. Adım: "Filmde en azından adını bildiğimiz en az iki kadın karakter var mı?"

Film, üç kadının rafting yaptığı bir sahneyle açılıyor, extreme sporlarla ilgilenen birkaç kadından oluşan bir arkadaş grubunu izliyoruz ve filmin geri kalanı da altı kadınla devam ediyor. İsimlerini bileceğimiz kadar senaryoya dahil olmaları bir yana, filmi sırtlayan karakterlerin hepsi kadın. Film, testin ilk aşamasını rahatlıkla geçiyor.



2. Adım: "Bu iki kadın film boyunca birbirleriyle diyalog kuruyorlar mı?"

Mağara keşfi yapan altı sporcu kadın film boyunca sürekli olarak birbirleriyle diyalog halindeler, film bu aşamayı da çok net bir şekilde geçiyor.



3. Adım: "İki kadının kurduğu diyalog erkekler dışında herhangi bir konuda mı?"

Bu aşama da ilk bakışta rahatlıkla aşılacak bir aşama gibi görünüyor, kadınlar henüz açılıştaki rafting sahnesinde bile botu kimin toplayacağından otelde akşam katılacakları bir organizasyona kadar hiç erkeklerin dahil edilmediği kısa iletişim cümleleri kurarlarken mağara keşfi için bir araya geldiklerinde de hayatlarından, küçük ayrıntılardan bahsedip sarhoş oluyorlar, mağara sahnelerinde ise zaten tüm diyaloglar yapılan sporla ve yaşanan gerilimle ilgili. Yani birazdan kurcalayacağım hafif spoiler içerecek olan ayrıntı dışında film aslında bu aşamayı da güzellikle geçiyor ve zaten altı kadın oyuncuyla sırtlanan bir film olarak Bechdel testinden de tam not alıp cinsiyet ayrımcılığı yapmayan bir senaryoya sahip olduğunu kanıtlıyor.

Genel Bakış (Spoiler): Ağızda buruk bir tad bırakan tek ayrıntı, senaryonun belkemiğini oluşturan gizli kalmış bir husumetin bir erkeğin varlığına dayanıyor olması. Bir trafik kazasında eşini ve çocuğunu kaybetmiş olan Sarah'nın tekrar extreme spor kulübüne dahil edilerek hayata tekrar tutunmasını sağlamak isteyen arkadaşlarının düzenlediği bir mağara keşfinde yaşanan beklenmedik olayları konu alan filmde aslında işleri zora sokacak olan şey keşif gezisini düzenleyen Juno'nun da Sarah'nın kocasıyla gizli bir ilişkisinin olması. Senaryoda güçlü bir husumet oluşturmak istediğinizde ve husumeti yaşayacak karakterlerin kadın olduğu anda aklınıza ilk gelen şeyin bu iki kadının da aynı adama aşık olmuş olması gerçekten büyük zayıflık. İki kadının yaşama dair her konuda rekabeti, uyuşmazlıkları, çıkar çatışmaları, güç kavgaları yaşayabileceği akıllara bile gelmez, yaşanacak rekabet ve paylaşılacak kozlar her zaman bir erkekle ilgili olmalıdır. Bu ayrıntıyı gözardı edersek film çok güçlü bir cinsiyet ayrımcılığı karşıtlığı yapmakta, kadınlar dağ gezilerine ya da mağara keşiflerine "başlarında bir erkek olmadan" gidebiliyorlar, hepsi donanımlı, kendilerini kurtarabilecek kadar güçlü karakterler ve seyirciye kadınların bu güçlü yanları yansıtılacak diye karikatüre de döndürülmemişler. Oldukça doğal, yeri geldiğinde mızıldayan, yeri geldiğinde çığlıklar atıp ağlayan, bir erkeğin de vermesinin çok doğal olduğu tepkileri tam da yerinde verebilen, güçlü gösterilecekler diye bir erkekten bile daha erkeksi gösterilmeye uğraşılmamış karakterler. Ah o husumet de başka bir hırsa, başka bir rekabete dayansaydı da kolaya kaçılmasaydı diyeceğim ama filmin genel duruşu sayesinde aşk ilişkilerinin de hayata dair konulardan sadece biri olduğunu da düşünerek bu konuda da filmi şahsen affediyorum. ^_^